NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
بِشْرُ بْنُ
الْمُفَضَّلِ
حَدَّثَنَا
عَاصِمُ بْنُ
كُلَيْبٍ
عَنْ أَبِي
بُرْدَةَ
عَنْ عَلِيٍّ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ قَالَ
قَالَ لِي رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قُلْ
اللَّهُمَّ
اهْدِنِي
وَسَدِّدْنِي
وَاذْكُرْ
بِالْهِدَايَةِ
هِدَايَةَ
الطَّرِيقِ
وَاذْكُرْ
بِالسَّدَادِ
تَسْدِيدَكَ
السَّهْمَ
قَالَ
وَنَهَانِي أَنْ
أَضَعَ
الْخَاتَمَ
فِي هَذِهِ
أَوْ فِي
هَذِهِ
لِلسَّبَّابَةِ
وَالْوُسْطَى
شَكَّ
عَاصِمٌ
وَنَهَانِي
عَنْ
الْقَسِّيَّةِ
وَالْمِيثَرَةِ
قَالَ أَبُو
بُرْدَةَ
فَقُلْنَا
لِعَلِيٍّ مَا
الْقَسِّيَّةُ
قَالَ
ثِيَابٌ
تَأْتِينَا
مِنْ
الشَّامِ
أَوْ مِنْ
مِصْرَ
مُضَلَّعَةٌ
فِيهَا أَمْثَالُ
الْأُتْرُجِّ
قَالَ
وَالْمِيثَرَةُ
شَيْءٌ
كَانَتْ
تَصْنَعُهُ
النِّسَاءُ
لِبُعُولَتِهِنَّ
Ali (r.a) şöyle
demiştir:
Rasûlullah s.a) bana:
"Allah'ım! bana hidâyet ver, beni doğrult de. (Ondan) hidâyeti
(istediğinde) yolun doğrusunu zikret. (Ondan) doğruluk (istediğinde) oku
(hedefe nasıl) doğrulttuğunu hatırla", buyurdu.Hz. Ali devamla şöyle dedi:
Rasûlullah (s.a.v.), beni
yüzüğü şu veya şu, yani işaret veya orta parmağıma Asım hangi parmak olduğunda şüphe etti -
takmaktan, kassiye ve Mîsera'dan nehyetti"Ebû Bürde dedi ki:
Hz. Ali'ye "Kassiye
nedir?" diye sorduk "Şam'dan veya Mısır'dan gelen, üzerinde kaburga
kemiği gibi geniş turunca benzer şekiller bulunan bir kumaştır. Mîsera'da
kadınların kocaları için yaptıkları bir şeydir" dedi.
İzah:
Buhari, Libas: Müslim,
Zikir ve Dua, Libas ve Zinet
Hâdîs-i şerifin
Buharî'deki rivayetinde sadece Ebû Bûrde'nin Kassi ve Misera konusundaki Hz.
Ali'ye sorduğu soru ve Ali (r.a)'in cevabı yer almıştır. Buharî'nin bu
rivayetinde Kıs-sî'nin kaburgaya benzeyen çizgilerinin ipekten olduğuna işaret
edilmiş ve Ebû davûd'daki: (ûtrüc) kelimesi orada (ûtrünc) şeklinde varid
olmuştur. Ayrıca, Misera'nın kadınların kocaları için yapıp sarıya boyadıkları
kadifeye benzer bir kumaş olduğu ifâde edilmektedir.
Müslim'in libas'taki
bir rivayetinde Misera'nın kadınların kocalarının eğerleri üzerine koymaları
için ergovan kadifesinden yaptıkları bir kumaş olduğu söylenmektedir.
Bu hadîsin Sahîh-i
Müslim'deki bir rivayetinde de sadece baş tarafındaki dua kısmı vardır.
Hâdîs-i şerifte, Hz.
Ali (r.a), Rasûlullah (s.a.v.),'in kendisine bir dua öğrettiğini haber vermektedir.
Bu duayı, Hattabî'nin yaptığı bazı takdirleri de göz önüne alarak terceme
etmeye çalıştık. Ancak, duada kullanılan kelimelerdeki maksadın açılması için
Hattabî'nin bu konuda söylediklerinin tamamını aktarmak istiyoruz.
Hattabî duanın,
"(Ondan) hidâyeti (istediğinde) yolun doğruluğuna" diye terceme
ettiğimiz
cümlesi ile ilgili olarak şöyle demektedir: "Bu sözün mânâsı şudur:
Bir yola veya çöle giren kişi, geniş yolu takip eder; caddeden ayrılmak
istemez. Kaybolmaktan korktuğu için sağa sola sapmaz, bu şekilde, hidayete
erer ve selâmete çıkar. Rasûlullah (s.a.v.), buyuruyor ki, "Allah'tan
hidayet istediğin zaman, aklına yolun doğrusunu getir; yola girdiğinde, doğru
olanı araştırdığın gibi allah'dan hidayeti ve istikameti iste."
Yine Hattabî
"(Ondan) doğruluk (istediğinde) oku (hedefe nasıl) doğrulttuğunu
hatırla" diye terceme ettiğimiz " cümlesi hakkında da şunları
söylemektedir:
"Bu cümlenin
mânâsı şudur: Ok atan kişi, bir hedefe ok attığı zaman, oku tam hedefe
yöneltir. Okun hedeften sapmaması ve gayretinin boşa gitmemesi için sağa sola
dönmez. Rasûlullah buyuruyor ki: "Allah'tan doğruluk istediğin zaman,
istediğinin ok atarken yaptığın gibi olması için bu mânâyı hatırla"
Hattabî'nin bu
söylediklerinden, Rasûlullah (s.a.v.) dua konsunda Hz. Ali'ye bulunmuş olduğu
tavsiyelerinin daha iyi anlaşıldığını zannediyoruz.
Hadîs-i şerifin
devamında Hz. Ali (r.a), Rasûlullah'ın kendisini işaret veya orta parmağından
birisine yüzük takmaktan nehy ettiğini söylemiştir. Burada "veya"
edatiyla ifâde ettiğimiz mânâ "şek" içindir. Bu şek'de râvîlerden
Asım'a aittir. Yani Ebû Büreyde, Hz. Âli'den işaret veya orta parmaktan
birisini aktarmış, fakat Asım bunun hangi parmak olduğunu hatırlayarnamış, onun
için "işaret veya orta parmak" şeklinde rivayet edilmiştir.
Müslim'in bir
rivayetinde ise, Hz. Ali'nin orta parmakla yanmdakine işaret ederek
"Rasûlullah beni bunlara yüzük takmaktan menetti" demiştir.
Müslim'in bu rivayetine göre bir şek söz konusu değildir.
Hâdîs-i şerif, işaret
veya orta parmağa yüzük takmanın kerahatine delâlet etmektedir. Nevevî,
"Bu hadîsten dolayı yüzüğü orta parmağa veya onun yanıdakilerine takmak
mekruhtur. Müslümanlar yüzüğün küçük parmağa takılması gerektiğinde
müttefiktirler" demektedir. Kevkebu'd-dûrrî, Şerhu'l - İkna ve
Neylü'l-Meârîb gibi eserlerde, yüzüğün küçük parmağa takılmasının efdal, başka
bir parmağa takmanın mekruh olduğu ifâde edilmektedir. Neylü'l - Mearib'de
bunun hikmetinin küçük parmağın elin uç tarafında oluşu ve iş yaparken
müdahalesinin bulunmayışı olduğu söylenmiştir.
Aliyyü'l - Kârı de
Mîrek'ten naklen şunları söylemektedir: "Baş parmak ve yüzük parmağı
konusunda Rasûlullah'tan herhangi bir haber vâ-rid değildir. Öyle olunca,
yüzüğü küçük parmağa takmanın mendup olduğu ortaya çıkmış demektir. Şafiî ve
Hanefîler de buna meyletmişlerdir."
Bu konuda söylenenlerin
en güzeli, Aliyyü'l - Kârî'nin bu söyledikleri olsa gerektir.
Hadîsin sonunda Hz.
Ali, Efendimizin kendisini kasiyye ve misara denilen kumaşları giymekten de
men ettiğini bildirmektedir. Bu kelimelerin ne mânâya geldiği bizzat Hz. Ali
tarafından açıklanmıştır. Biz, buna ilaveten, Buharî ve Müslim'in
rivâyetlerindeki bazı farklılıkları da izah bölümünün baş tarafında vermiştik.
Sindi, Buharî Hâşîyesinde, kaysî denilen kumaşa bu ismin veriliş sebebinin, bu
kumaşın Dimyat yakınlarında deniz sahilindeki Kays köyüne nisbetle olduğunu
söyler.
Hz. Nebi (s.a.v.)'in bu
kumaşları giymekten men edişine sebep, içerisinde ipek oluşudur.